31 Aralık 2009 Perşembe

otuzbironikiikibindokuz


Hadi artık bitsin bu telaşe çünkü bu yıl noel babadan korkan bir cücenin annesiyim, her yerde karşımıza çıkıyor doğal olarak noel babalar hatta ablalar ve sonra bizimkinin kendine gelmesi epey bir vaktimizi alıyor, çok gülüyorum bu korkusuna nereden geldi hiçbir fikrim yok ama ciddi anlamda korkuyor :)
Kar ve soğuk olmadığından mıdır nedir bir türlü havaya giremedim bende bu sene.
Kelimenin tam anlamıyla yorgun bir yıldı benim için ama mutlu bir yıl..
Kızımın ilk doğum gününü kutladığımız bir yıl olarak kalacak hafızamda
Küçücük bir şeyin beni ne kadar mutlu edebildiğini öğrendiğim bir yıl..
Bugüne kadar hiç kimsenin gözlerimin içine böyle güzel bakmadığını anladığım bir yıl..
Ve hiç kimsenin beni bu kadar güldüremediğini öğrendiğim bir yıl
Büyüdüm bu sene ben, geçen seneden daha çok sabretmeyi öğrendim,
“Kendime ayıracak bir beş dakikam yok” dendiğinde ne demek istendiğini anladığım bir yıl
Çok sorguladığım, kendimden pek memnun olmadığım, bir türlü beynimi dinlendirmediğim bir yıl. Sadece bir saat kendimle kalabilmek için çoğu zaman gece yarısını beklemek zorunda olduğum bir yıldı. “off yaa ne sıkıcı hiç bir şey yapmak istemiyor canım” diye düşündüğüm günler vardı bir zamanlar onları çook özlediğim yıl..
Bazı geceler uyusun diye gözünün içine baktığım bir cücenin, uyumamak için direnmesi ve sürekli “bana sarıl” cümlesini duymaktan sıkıntı bastığı gece yarılarının devamının bol pişmanlık ve gözyaşıyla bittiği bir yıl…
Daha yalnız olduğum bir yıl,
Bazen şefkate ihtiyaç duyduğum, bazen aşka ihtiyaç duyduğum, bazen beni anlayacak birilerine ihtiyaç duyduğum bir yıl…
Bazen de amannn be her şeyin var işte daha ne istiyorsun dediğim karmakarışık bir yıl…
Bugünkü ruh halimde bunları yazdığım için ve dün gece çook kötü geçtiği için kötü bir yıl izlenimi veriyor şu yazdıklarım..
Ama güzeldi yine de düşününce, anne olmak ne demek, bebek kokusuyla uyumak ne demek, ölesiye sevmek ne demek hepsini daha net öğrendiğim yıl…
Kızım için dilediklerim sığmaz buralara, sadece yanımda olduğu için şükretmek bile yeter…
Benim için 2010 neler getireceksin bilmiyorum ama huzur ver bana, sakinlik ver, mutluluk ver, sağlık ver, yeni hayatlar varsa önümde onlar için cesaret ver, seçimlerimden pişman olmayacağım kararlar ver bana..
İşte böyle benim ruh halim, karmakarışık, bir anda dipte, bir anda en üstte..
Daha yazıyı bitirmeden güzel çiçek kokuları, pembe sarı beyaz papatyalar getirdi beni kendime…Herkesin umut ettiği kadar iyi ol 2010....

28 Aralık 2009 Pazartesi

"gülümse bir kez benim için eğer duyuyorsan"


bazen...

rüzgara karşı yürümeyi,
kulağımdaki şebnem ferah sesini,
kahve makinamı,
insanlardan ve telefondan uzak durmayı,
internetten bile uzak durmayı,
siyah boğazlı kazağımı giymeyi,
kitap okumayı,
abur cubur sürekli bişeyler atıştırmayı,
battaniyemi,
siyah ojelerimi,
hayaller kurmayı,
lise - ünv. günlerimi düşünmeyi,
özlemeyi,
fotoğrafları karıştırmayı,
susmayı,
kızımın sıcaklığını,
elmalı kurabiye kokusunu,
daha çok seviyorum...


geçimsizim bu günlerde....

25 Aralık 2009 Cuma

kalabalık bir davetteyiz, hepimiz şık ..
ama bizim bir farkımız var biz iki koca göbek hatunuz, burada karşılaşmışız ve ikimizde son günlerimizi yaşamanın sıkıntılarını paylaşırcasına karşıdan birbirimize göz kırpıyoruz...
yaklaşmış olan doğum ikimizi de strese sokmuş belli sürekli saatimizi kontrol ediyoruz, belki bişeylerin habercisi ama henüz farkında değiliz.
ilerleyen saatlerde kısa bir sohbet yapıyoruz, doğacak bebişlerin cinsiyetinden, doğumun tarihi falan filan, yani iki hamile bayan karşılaştığında ne konuşursa onlar, farklı birşey yok..
arada dans ediyoruz, ikimizinde elinde birer kadeh, uzaktan bakıyorum bazen içiyor mu acaba diye.
müzik yüksek, içerisi kalabalık, birden kalabalığın arasında bir telaş farkediyorum ve hemen anlıyorum telaşın nedenini, doğum başlamış...
hemen yanına gidiyorum, heyecanlı görünüyor, benim ilk doğumum diyor, suyum geldi, ne yaparım bilmiyorum lütfen benimle gel, o güne kadar hiç görmediğim bir kadın ama onu kırmak hele bu durumda üzmek hiç istemiyorum.
hangi hastaneye gideceksiniz diye soruyorum, söylediği hastane benim doğum yapacağım hastaneye uzak aslında, kafamda bir sürü soru, ama istemiyorum üzülsün tamam diyorum hadi gidelim..
yol nasıl geçiyor bilmiyorum, doğumhanedeyiz ve sancı çekiyorum...
ona bakıyorum onun doğum daha hızlı ilerlemiş, peki ben bu duruma nasıl ne zaman geldim
çok şişman görünüyor gözüme çıplak haliyle ve o koca göbeğiyle
bende mi böyle görünüyorum acaba dışarıdan bakınca diyorum bir köşede beklerken..
bir sürü hemşire var içeride ama ben kendi halimde bekliyorum, kalp atışlarını dinlemeniz lazım bebeğimin diyorum, doğum başladı, henüz gerek yok diyorlar ve diğer doğumla ilgilenmeye başlıyorlar.
sancılar sıklaşıyor, kasılıyorum ve şiddetli ağrıları hissediyorum, tanıdığım hiç kimse yok..
doktorumu buraya çağırmışlar yoldaymış geliyor diyorlar,
neden başka kimse yok bilmiyorum, sadece ona bakıyorum, nasıl acı çektiğine ve ne kadar sabırlı olduğuna...
doktorum giriyor içeriye o sırada hızla ve onu gördüğüm için o kadar mutluyum ki,
o sırada beni bu kadar rahatlacak başka birisi olamazdı herhalde..
neden makinaya bağlı olmadığımı soruyor, anlatıyorum herşeyi en başından, hemşirelere talimatları veriyor ve birilerinin benimle ilgilenmesini sağlıyor
lütfen diyorum epidural yapalım, sancılar çok şiddetlendi, ama henüz hazır olmadığımı söylüyor, biraz daha sabretmemi...
ona bakıyorum yine, ıkınıyor, koca göbeğini görüyorum yattığım yerden, az kaldığını anlıyorum daha önceki tecrübemden..
ıkın diyorlar hep birlikte ve hemşirenin elini sıktığını görüyorum, ben şanslıydım kocam yanımdaydı hep onun elini tutmuştum diye düşünüyorum.
yine bir ıkın sesi ve kesik bir çığlık
bitecek biliyorum az sonra kurtulacak bu acıdan ve gülümsemeye başlayacak
acaba benim ne kadar zamanım var daha, ona konsantre olduğumda unutuyorum bazen kendi acımı, ama o kasılmalar zorluyor çoğu zaman beni...
tamam ıkınma artık diyen ses çınlıyor kulaklarımda
ve bir ağlama sesi...

yüksek sesle "ohhh be" diyorum

çünkü uyanıyorum...



insan rüyada bu kadar gerçek acı çekebilir mi, bu sancılar rüyada bile bu kadar şiddetli olabilir mi ve insan saatler süren sancıları acıları unutup nasıl tekrar aynı şeye cesaret edebilir ve uykudan uyandığına bu kadar sevinir mi bilmiyorumm...

24 Aralık 2009 Perşembe

kader..

hesaplar yaparız sonumuzu bilemeden
dünyalar kurarız dengimizi bulamadan
acılar çekeriz hesabını soramadan
yeminler ederiz
tutamadan çeker gideriz....

bir haftadır dinlediğim albüm, uzun zamandır beklediğim ..

kadere inat insanoğlu hayal kurmaya
yazgım değişir diye inanmaya devam edermiş.....

bana eski günleri hatırlatıyor, çok eski....

15 Aralık 2009 Salı

saklambaç


Dün eski çantalarımı temizleme, elden geçirme çalışması yaparken bir tanesinin içinde hamileyken yazdığım bir mektup buldum. Dila’ya yazmışım, 30 haftalık hamileymişim ve o gün doktor kontrolüne gitmişiz heyecanla. Kız kardeşimde (sanki başka kardeşim varmış gibi) bizimle birlikte gelmiş o gün. Ultrasonda görmeye çalışmışız ama uyuduğu için bize pek yüz vermemiş küçük cadı. Daha bir sürü detay o güne dair, o kadar hoşuma gitti ki birden o günlere gittim, unuttuğum bir sürü detay vardı o günlere dair, keşke dedim daha önce başlasaymışım yazmaya atlamasaymışım hiçbir şeyi, gerçi biriktirdiğim bir sürü şey var ama yine de hep eksik kalmış gibi hissediyorum..
Mesela düşündüm düşündüm bulamadım, hamileyken o kadar dikkat ediyordum yediğim içtiğim her şeye, acaba sabahları evden çıkmadan önce kahvaltı yapıyor muydum? Bir türlü hatırlayamadım, şimdi mutfağa çıkıp bir bardak su içmeye vaktim olmuyor koşuşturmaktan acaba o rahat günlerde kendime güzel bir kahvaltı hazırlayıp sabah haberlerini izlerken kahvaltımı yapıp öyle mi çıkıyordum yola, ya da akşamları eve geldiğimde ayaklarımı uzatıp doya doya keyfini çıkardım mı acaba??
Eskiden de günlük tutardım, pek günlük olmazdı ama kendimce önemli hissettiğim her şeyi yazardım, akşamları odama çekilip yazdığım anlar iyi gelirdi bana. Uzun uzun, detaylı detaylı anlatırdım her şeyi, hala durur o ajandalar, hayatımın dönemeçleri saklı içlerinde. Benim hafıza biraz zayıf bu konularda, eski bir arkadaşla konuşurken o anlatır ben dinlerim eskileri “hadi yaa öyle mi olmuştu” “ayy evet şimdi hatırladım” cümlelerini bol bol kullanırım.
Gittiğim gezdiğim yerleri de unuturum hep, ailede herkes her ayrıntıyı hatırlar, yediğimiz yemeğe kadar, ben kaldığımız otelleri bile hatırlamam çoğu zaman, iyi ki fotoğraflar var yoksa geçmiş benden çoktan gitmiş olacak..
Bir yerden tutmam lazım, gitmesine izin vermemem lazım çünkü belki de hayatımın en önemli anlarını, günlerini yaşıyorum, bir çocuğum daha olmayacak büyük ihtimalle, o yüzden her detayı saklamak her şeyi yastık altı yapmak istiyorum hayatıma dair, keşke beynimde bir fotoğraf albümü olsaydı diyorum bazen, tarih gireyim ve o tarihe ait fotoğraflar bilgilerle birlikte gelsin gözümün önüne, iyi fikir bence…
O yüzden bir şeyler yazmak istiyorum, sadece karalamak bile olsa, dönüp baktığımda bana bu günleri hatırlatacak birkaç satır olsun istiyorum, kök salmak istiyorum...

14 Aralık 2009 Pazartesi

yeni hafta


Bu sabah uyanır uyanmaz balkon kapısını açtım ve buzz gibi hava doldu içeriye..
İşte Aralık ayı bu dedim
Soğuk hava alt kattaki odalara ulaşmasın, uykudan henüz uyanmamış kuzuyu üşütmesin diye tadını pek çıkaramadım,
Hızlıca giyindim hazırlandım ve öpücüklerle birazda zorla da olsa Dila’yı uyandırdım, bir insan gözünü açtığı gibi bu kadar mı enerjik olur. Bazı günler saatlerce ayılamaz uyku durumundan, gözünü bir türlü açamaz, bazı günlerde tam tersi, daha gözünü açar açmaz atıyor kendini yataktan dışarıya
Bu sabahta onlardan biriydi, gözünü açar açmaz kolye, ruj, toka diye sayıklamaya başladı, gördü tabi ben hazırlanmışım işe gitmek için, aynılarından onda da olmalı mutlaka, ona uygun olanlarıyla tamamladık isteklerini mutlu mesut çıktık evden
Otopark karanlık ve yine soğuk, bindik arabaya, daha araba çalışır çalışmaz “benim şarkımı aç” nameleri başladı
Şarkı başladı ve yola çıktık
Yol kısa annemler ile aynı cadde üzerinde oturduğumuz için neredeyse 2 dk içinde daha şarkı yarısına gelmeden yol bitmişti
Hafta içi mesaisi için Dila’yı mekana teslim ettim, daha apartmana girer girmez başlıyor dedeee dedeee çığlıkları atmaya, ikisinin arasındaki aşk gözle görünür cinsten…
İndim tekrar aşağıya ve dedim araba sen dur burada akşama görüşürüz, yürüyeceğim bugün
Üzerimdeki mont kışa uygun değil, arabaya uygun
Ama ben kararlı, çıktık yola
Buzzzz gibi hava ve hafif güneş
Nasıl güzel geldi sabah sabah
İçime çektim ikisini de
Hava dondurdu resmen ama kısacıkta olsa sabah yürüyüşü bu kadar mı iyi gelir
Yeni haftaya bu kadar mı güzel ve dinç başlanır
Bıırrrrr bazen seviyorum üşümeyi…..

7 Aralık 2009 Pazartesi

bi şeyler...


Değişik bir şey yok, bol kahve var, keyif var, gülümsemek istersek eğer çok sebep var, ama yok eğer sıkkınsa canımız ya da hava biraz kapalıysa surat asmak içinde çok sebep var..

Öyle böyle geçiyor günler, ofisteki günler sıkıcı ve durgun, evdekiler ise tam tersine bol hareketli, danslı, müzikli..

Tüm bunların arasında yine de sıkıcı bi şeyler var, yazma isteğim yok, belki de hiç bir şey yapma isteğim yok, ama bol bol “hiç bir şeye yetişemiyorum” lafım var..

Evet yetişemiyorum, yetişmek istediklerim mi beni aşıyor, ben mi çok yavaş kalıyorum bilmiyorum ama sanki hep bir şeyler eksik kalıyormuş hissi var…

Var işte bişeyler, hani hiç bir şey yokken, illa bişeyler bulan tipler vardır ya onlardan mıyım acaba, bu durgunluk sıkıntı veriyor bana…

Kokular var hayatımda ve hatıralar..
“Parfümün Dansı” kitabını bir daha okuyasım var, hemen bu akşam başlamalıyım..
Limonlu kek kokusu var mesela, hatırlattığı kişinin şen kahkalarıyla…
“Polo sport” kokusu var, özlenen bir dostu hatırlatan…
Toparlanmayan düşünceler, yazınca hiç bir şeye benzemeyen planlar
Aa unutmadan bir de bu aralar alışveriş yapma isteği var acayip boyutlarda
Özellikle, ayakkabı, çanta ve kemer takıntısı var
Sürekli kendimi internet sitelerinde bunların arasında buluyorum, yılbaşı yaklaşırken bir sürü hediye alasım var, beni çağırıyor rengarenk süslenmiş mağazalar, bayılıyorum yılbaşı alışverişine..
Çam ağacını durduğu kutudan çıkarmak ve bu sene çok daha keyifli olacağını düşündüğüm süsleme işi var aklımda..
Aralık ayı yavaş geç, yapacak çok şey var….