19 Kasım 2009 Perşembe

oyuncu

Bi oyun var facebook’ta oynuyorum, bi işe yaradığı yok aslında bejeweled diye bir oyun, aynı renkte olanları patlatıyorsun gibi bir mantığı ve de bir süresi var, 1 dk içinde alıyorsun puanları,
Taktım bu aralar sürekli oynuyorum, alıyorum puanları mutlu mesut genelde birinci olarak kapatıyor(d)um haftayı, her hafta puanlar sıfırlanıyor.
Facede bir arkadaş çok severim kendisini (?) o da başlamış oynamaya, ama hatun benden yüksek puan yapıyor ve beni delirtiyor, çıldırtıyor
Bir türlü rahat edemiyorum onun puanını gördükçe, oyunu bir türlü kapatamıyorum bi kere daha, bi kere daha, kesin bu sefer geçeceğim diye diye başından kalkamıyorum,
Gece uykusuzluk filan umurumda değil, bütün gün zaten bilgisayar başında oturmuşum o da umurumda değil, evde herkes uyuduktan sonra oturuyorum oyunun başına ve kalkamıyorum bir türlü..
Yok geçemiyorum geçemiyorum, hani sevdiğim bir tip olsa oynayan şahıs çok umursamayacağım ama kıza zaten kılım, bir de oyunda benden yüksek puan alması beni sinirrr ediyor..
Ya bileğim felç olacak oyunu oynamaktan, ya kızı sileceğim durup dururken listemden (hehehehe aynı zamanda akrabam oluyor o yüzden biraz zor)
ya da sürekli gözümün önünden aynı şekillerin geçmesinden tırlatacağım yakında
çok vakit kaybetmeden dönüyorum oyunun başına hemennnn...

12 Kasım 2009 Perşembe

660*

uyumak için yatağa uzanmışız,
yanyana yatıyoruz ve göz gözeyiz,
bir süre hiç konuşmadan sadece bakışıyoruz,
uzun uzun bakışıyoruz sözsüz,
sonra elleri yüzümde dolaşmaya başlıyor,
ama çok yumuşak dokunuşlar,
yavaşça saçlarıma doğru kayıyor elleri,
tutuyorum uzun uzun öpüyorum o parmakları,
sonra bırakıyorum yine bulduğum yere ve o devam ediyor saçlarımın arasında parmaklarını dolaştırmaya,
bir ara karanlıkta kocaman kara gözlerini açarak yüzüme dikkatlice bakıyor,
uzun uzun bakıyor bu sefer
ve o iki kelime dökülüyor ağzından
"ceni ceiiyomm"
neye uğradığım şaşırıyor
hep söyleyen ben olmuştum bu güne kadar
ondan ilk defa duyuyorum ve kelimenin tam anlamıyla eriyorum...

*660; doğumdan beri geçen gün sayısı...

9 Kasım 2009 Pazartesi

içime huzur kaçtı...















hani bazı günler vardır, hiç bitmesin deriz, günü içimize çekmek isteriz
pazar günü onlardan biriydi, ne olur bitmesin güneş biraz daha bizimle kalsın, gitmeyelim buradan, hayır Kasım ayında değiliz, bu olsa olsa Mart olabilir ve arkasından Nisan gelecek diyerek bitirdim günü...
evet içime huzur kaçtı ve orada hapsetmek istedim o huzuru..









5 Kasım 2009 Perşembe

bu aralar...

istanbulda yaşama isteğim yine depreşti..
işte bu konsere gitmek istiyorum, orada olmak istiyorum, bu tip şeyler hep istanbulda olduğu için bende orada yaşamak istiyorum..
Uzak mı, gidilmez mi ??
hayır değil ama sürekli organize etmek, ayarlamak, gitmek, dönmek değil ben bu şehrin içinde olmak istiyorum..
bu sebeptendir sürekli emlak sitelerinde dolaşıp çeşitli semtlerde satılık-kiralık ilanlara bakıp bakıp hayaller kurmam
her sabah mutlaka yol durumunu dinlemem, nerelerin tıkalı olduğunu, köprüde kaza olup olmadığını takip etmem..
seviyorum ben bu şehri ne yapayım...
istanbulum geldi....


işte bunlardan istiyorum, kış gecelerimize şıklıklarıyla eşlik etsinler istiyorum, şu fincanı ve böyle güzel bir düşünülmüş ve yapılmış kurabiyeleri görünce kanat takıp uçasım var.
araştırmalardayım...


boşver kurabiye filan düşünmeyi, amacına odaklan ve ver şu 5 kiloyu daha,
sen mutlu ben mutlu demek istiyorum kendime...

4 Kasım 2009 Çarşamba

superman olmak lazım...


o kadar hızlı geçiyor ki günler, hiç bişey anlamadan bitiyor ve yenisi başlıyor
acayip yorgun hissediyorum bugünlerde kendimi, sonbaharın getirmiş olduğu bi durum mu yoksa gerçekten yaşlanıyor muyum anlamıyorum..
hiç bir şeye yetişememe durumu var, kendine vakit ayıramama, kızıma yeterince vakit ayırama, kafamdan geçen düşüncelere bile yetişemiyorum bu aralar...
bazen ev hanımı olarak hayal ediyorum kendimi, sabahları ofise gelirken sürekli pencerelere bakıyorum, kimin çalışıp kimin ev hanımı olduğunu tahmin etmeye çalışıyorum ve kendimi onların yerine koyuyorum..
uyanmalı diyorum sabah çok erken olmayan bir saatte, gerinerek ve yatak keyfi yaparak çıkmalı yataktan, yavaşça banyoya gitmeli, acele etmeye gerek yok oranın bile tadını çıkarmak lazım, sonra mutfağa doğru yol almalı ama önce televizyona bir göz atmalı..
iki dilim ekmek kızartmalı, çilek reçeli bazen nutella ve bir fincan kahve yeter bu sabah çaya gerek yok demeli..
böyle uzayıp giden, sonunda çamaşır yıkanan, kurutulan, evde yapılamayan bir sürü iş için planlar yapılan, öğleden sonraları mutlaka dışarıda bir arkadaşla geçirilen, aheste hareketle alışveriş merkezlerinin dolaşıldığı hayaller kurarak geliyorum ofise...
sonra başlıyorum çalışmaya :((
bu ara bir de diş tedavim başladı, hamilelik döneminde kalsiyum eksikliğinden herhalde kırılan dişlerim vardı, uzun zamandır ertelemiştim ama daha fazla dayanamadım ve tedaviye başladım, o yüzden hepten keyifsiz herşey, uzun sürecek bir tedavi gibi görünüyor, ne yediğim yemekten ne de kahveden tat alabiliyorum :((
hiç birşey yapmıyorum bu günlerde, bol bol okuyorum sürekli okuyorum, okudukça kafam karışıyor, bir taraftan domuz gribi haberleri bir taraftan GDO belası..
işin içinden çıkamıyorum, nasıl bir yere doğru ilerliyoruz diye iyice karamsar oluyorum..
tüm bunların arasında kuzum var, hızla büyüyen bir kıvırcık kuzum..
cır cır cır konuşan bu aralar, uykudan uyandığı gibi cümleler kurmaya başlayan ve her kurduğu cümle ile beni iyice şaşırtan bir cücenin annesiyim, hayatımın en keyifli günleri bunlar biliyorum ve tadını çıkartmaya çalışıyorum...
geçen sabah evden çıktığımızda ayaklarımızın dibinde gezinen bir kedi için
"kedinin karnı acıkmış mama arıyor galiba" dedim, ilk önce elindeki fıstığı vermeye çalıştı ama "yok kızım kediler fıstık yiyemez" dediğimde eğilip kedinin duyacağı mesafeden " kedi markette mama var" dedi :)))
işte böyle süprizlerle dolu hayatımız bu aralar, sürekli telefonlaşıp biliyor musun bugün ne dedi, hahahaa şu cümleyi kurdu, aaa nereden duymuş acaba dediğimiz o kadar çok şey oluyor ki, sürekli bizi şaşırtmaya devam ediyor..
seviyoruz biz bu çirkin bızdığı hemde çok......