30 Eylül 2009 Çarşamba

sinir denen şey nasıl yatışır


İşten eve dönülmüştür, günlerden salı, henüz haftaya alışma çalışmaları.
bitmez tükenmez yorgunluk belirtileri, hafta sonu eser kalmayan ama hafta için bir türlü üzerimden atamadığım halsizlik..
yemek yenmiştir, böcükte bitmek tükenmek bilmeyen enerji koşuşturup durmakta, ama tabi mümkün değil tek başına olması, mutlaka yanında yakınında olunmalı, anne hadi kalk, anne hadi delll...
ama anne yorgun, anne işten gelmiş, anne bazen hiçç havasında değil, tabi bunu anlatmanın imkanı yok, bütün gün zaten özlüyoruz birbirimizi ama bazen cidden nefes almaya ihtiyacım oluyor. Tek başıma kaldığım bir yarım saate bile o kadar çok ihtiyacım olduğunu hissediyorum ki..
bu durum atlatılır bir şekilde, anneli babalı eğlencelerin sonu ve uykunun vakti gelmiştir artık, yatağa gidilir, yaklaşık iki saat odadan sıvışmak için can atılır, tam uykuya geçmiştir artık çıkıyorum dersin "aaannniii" diye bir ses, tekrar yatağa dönüş, tekrar aynı sahne, her gece aynı durum çekilir gibi değil, saat daha 22:00 ben uyku modunda değilim, iki dakika oturamadım salonda, okunacak bir kaç satır kitabım var, izlenecek bir iki program var, evde yapılması gereken işler var, ama yatakta o saatte geçirilen iki saatten sonra, bünyede ne kalkma istediği ne de o işleri yapma hevesi kalıyor..
hafta içi geceler bu durumda geçince, sinir tavan yapıyor ve ertesi sabah, akşam, bir sonraki sabah devam ediyor...

peki nasıl yatıştırılır bu sinir denen şey, her kafanı kaldırıp "anniii" diye seslendikten sonra, uykulu uykulu öpücüklerin yatışmasına yeterli aslında, hissediyor gergin olduğumu ve minicik elleriyle yanağımı okşamaya, karanlıkta bulduğu dudağımı öpmeye ve sonra nereden öğrendiğini hiç bilmediğim ve duyunca şok olduğum "naakinn on" (sakin ol) var ki beni benden alıyor..
sakinim, sakinsin, sakin..

28 Eylül 2009 Pazartesi

kaçıncı bayram..



şehir dışında babaannelerle kutlanan bayram,
şehre dönünce anneannelerle kutlanan bayram,
gece olunca arkadaşlarla kutlanan bayram,
sürekli değişen yeni cicilerle kutlanan bayram,
kırmızı ayakkabılarla kutlanan bayram,
elinde balonla, yüzünde gülücüklerle kutlanan bayram,
tüm itirazlarıma rağmen bol bol çikolata lütleterek kutlanan bayram,
kolunda çanta, içinde şekerlerle kutlanan bayram,
cebindeki paralara çıkarıp çıkarıp baktığın bayram,
bizi kahkalarla güldüren ve eriten bol kutlamalı bayram,
bayamııın tutlu osssunn, tutttlu osssun..
sahi kaçıncı bayramın senin bu, galiba sadece üçüncü :)
ama tadını çıkararak ilk bayramın..

24 Eylül 2009 Perşembe

okul-baba

Bugün ilk ve orta dereceli okullar, eğitim öğretime başladılar.
O yüzden bu kadar kalabalık, okulların önünden geçerken yükselen şen kahkalar, cıvıl cıvıl çocuk sesleri, hep neşe verir bana, genelde mutludurlar çünkü içeride olmaktan..
İşte bugün, okulda olmaları gereken bugün, sabah gittiğim diş hekiminde karşılaştık onlarla
bir baba ve iki kızı, annelerini getirmişlerdi ve sıranın gelmesini bekliyorlardı.
Baba elinde tesbihi sürekli dolaşıyordu sinirli bir şekilde, kızların elinde birer broşür onunla oyalanıyorlar, çevirip çevirip okuyorlar ya da kafalarını kaldırmamak için bahane yaratıyorlar.
Anne içeriye girince, baba bakışlarını kızlardan birine çevirdi
"unut, artık okul filan yok, bitti o hikaye, aklından çıkar" dedi
kız zaten ağlamaya hazır bekliyordu elinde mendiliyle, daha fazla dayanamadı...
hani bazen anlarsın ya tehdit olduğunu sadece, ben anladım bu öyle birşey değildi düpedüz gerçekti, görseniz siz de anlardınız..
var mı hala senin gibiler, kaldı mı, inanmak istemiyorum ama çok yakınımdasınız, hatta her yerde...
haydi kızlar okula ama nasılllllllll........

18 Eylül 2009 Cuma

şeker gibi bayram

Eskiden çok anlamlıydı, heyecanlıydı, beklenirdi.
Sonra büyüdük, artık bayramlar genelde dinlenmek için fırsat kollamak oldu, hele tatil biraz uzunsa ohhh keyfe gel..
Şimdi yine anlamlı, çünkü bayramdan pek anlamasa da bizi tekrar eski bayram havasına sokan cadı için bayram telaşeleri başlıyor.
Yeni kıyafetler, çamaşırlar, çoraplar...
'illa bayramda mı olmak zorunda bu kadar kalabalığa ne gerek var' dediğim kalabalığın içindeyiz ve bundan mutluyuz..
Daha çok ziyaret noktaları belirlendi, çünkü özlemler birikti.
tatil yok ama çok şekerli bir bayram bizi bekliyor :)

10 Eylül 2009 Perşembe

bakış


bir bakışa aşık olurum bazen

günlerce gitmez aklımdan

bir çocuk olabilir, bir dede olabilir, bir anne olabilir

bazen de bir köpek olur...

hep gözlerine bakarım köpeklerin, çok şey anlatır ve her gördüğümde o bakışları lütfen derim, lütfen bir gün benimde senin gibi bir arkadaşım olsun....

ralph'e öldüm, bittim...

açıp açıp bakıyorum ve ne şanslısın fernando diyorum her seferinde...

çatlıyorum kıskançlıktan ama çaktırmıyorum

7 Eylül 2009 Pazartesi

bızdığım

pazartesi bu kadar sıkıcı olunca, bir an önce vaktin geçmesini bekleyince, okunacak herşey okunmuşken ve saat henüz 16:00 bile olmamışken, fotoğraflarımın arasında buldum kendimi.

daha iyi hissettiren tabikii yanında olmak ama, uzaktayken en iyi hissettiren fotoğrafların arasında dolaşmak ve hayaller kurmak...

bızdığımsın sen benim, inatçı, sevgi böcüğü, şimdilik anneci, dede delisi, çuku çuku diye bütün günü geçirebilen (çikolata), herşeyi dilinin döndüğünce söylemeye çalışan, acilarrr diye diye deli gibi dans eden (Ajda Pekkan-Resim), uyurken ve uyandığın gibi oku (kitap) isteyen, bıcı bıcıya bayılan ve hep suyun altında olmak isteyen....

uzar gider bu liste, her geçen gün sıfatlarına yenilerini ekleyip, beni şaşırtmaya devam eden kara kıvırcığımsın....

yollar..

hep çağırır mı uzun yollar ??
bir yol önümde, ucu görünmüyor, karanlık mı acaba sonu..
çizgileri silinmiş mi, izler yok olmuş mu ??
silinmiş olsa da yerleri belli, tamamen yok olmamışlar, olamazlar, bir kere çizilmişlerdir çünkü...
gidesim var çoğu zaman, ben kullanmalıyım arabayı, teo eşlik etmeli fonda bana.
yanımda biri var mı yok mu önemli değil, çünkü konuşmuyoruz, sadece kulaklarımız ve gözlerimiz eşlik ediyor bize.

bu kadar mı dağınık yazılır bir yazı
bu kadar mı dağıtılır bir konu
ee ama yollar uzun, gidecek yol yoksa ve hep biryerlere gitmek isteniyorsa, oradan girilir, buradan çıkılır, bol virgüllü ama noktanın bir türlü gelmediği saçma sapan bir yazı olabilir bu.
sonuç mu; gitmek istiyorum
özellikle sonbaharın yaşandığı bu günlerde, böyle uzun bir yolda, bomboş bir kafayla gitmek istiyorum...

pazar ertesi...


ne garip bir günsün sen pazar ertesi...
bi türlü ısınmadı kanım sana, sevemedim kusura bakma.
sabah erken uyanmak, hafta içi ekranıyla kahvaltı yapmak, biraz yayılmak, sonra hafta başı olduğunu bildiğimden biraz işlere yumulmak istiyorum..
ama sen buna müsaade etmiyorsun, hep bi gerginlik, hep bir bahane var ikimiz ve barışamayan bünyelerimiz için.
sebep sen misin yoksa ben mi bilmiyorum ama artık seninle barışmak istiyorum.

3 Eylül 2009 Perşembe



Doğum günüm…
Bazen anlamsız, bazen küçücük şeylerden büyük mutluluk, bazen hayır istemiyorum kutlamak, ama her zaman hatırlanmaktan büyük keyif alarak geçen giden bir gün..
Yaş
31
Her yaşın bir güzelliği vardı dimi….
İşte bugün benim doğum günüm, sabah kızımın mutlu anneeee, mutluuu anneeee, mutluuu anneee şarkısına ağladım, şimdilik sadece bu kadarını söyleyebiliyor ve bu beni ağlatmaya yetiyor…
Senden daha güzel bir hediye olabilir mi bebeğim, seninle “ben” oldum…
Bu sabah bunu okudum birde
“sen benim gerçekleşen en güzel düşümsün”
Evet evet dedim sende benim…..

Bu günün anlamı, her şeyim, iyi ki ben doğmuşum da seni doğurmuşum….