28 Ekim 2009 Çarşamba

cumhuriyet


Cumhuriyetin 86. yılı
her yıl olduğundan daha coşkulu kutlayacağız bu yıl, hem bizim kızımızla kutlayacağımız ilk bayramımız olacak. Geçen yılda kutlamıştık gerçi ama bu seneki gibi bilinçli değildi, şimdiden bayrakları sallamaya başladı..
İstanbula gidiyoruz bu yıl, orada olacağız bayramda ve Bağdat caddesinde katılacağız cumhuriyet yürüyüşüne..
aslında söylenecek çok şey var ama şu mutlu Atatürk fotoğrafının altında kötü şeylerden bahsetmek istemiyorum..
Cumhuriyetimiz kutlu olsun...

27 Ekim 2009 Salı

sen mi götürüyorsun senden mi götürüyor...

günlerden cumartesi, güneşli bir ekim günü, bugünü değerlendirelim, kapalı mekanlar yerine oksijen alabileceğimiz yerlere gidelim. biri 3,5 yaşında birisi de 2 yaşına yaklaşmış ufaklıklarla birlikte olunca hayvanat bahçesi fikri aklımıza geliyor.
hayvanat bahçesinin otoparkında buluşmak için sözleşiyoruz, tam buluşacağımız noktaya varmak üzereyken Dila arabada uykuya dalıyor, buluşuyoruz ama Dila uyuduğu için uyanmasını beklemeye başlıyoruz. Beklerken de hazırladığımız çay-kahve kek-börekleri hemen arabaların yanındaki yeşillik alanda yemeye karar veriyoruz.
arabaların yanı dediğim gerçekten hemen yanı, en fazla 2 mt vardır aramızda, Dila arabada uyuduğu için arabanın camlarını aralık bırakıyoruz ve kapıları kilitlemiyoruz çünkü çok yakınız zaten..
çay-kahve muhabbetine dalmışken, birden arabanın kapısının aralandığını farkediyorum ama saniyelik bir olay, kapı açıldı diyerek hemen fırlıyorum ve yerde bir kız görüyorum, genç bir kız, 17-18 yaşlarında, saçlarını örmüş, makyajını yapmış, jean ve tshirtünü giymiş bir kız, beni görünce abla topum kaçtı arabanın altına diyor.
bakakalıyorum önce inanıyorum ama sonra kapı niye açık derken bir bakıyorum bacaklarının arasında çantam, fermuarı açık cüzdan en üstte, panik oluyorum, bizimkilere sesleniyorum, onlarda kızı görmedikleri için kedi filan gelmiş zannediyorlar, kapının aralandığını belki farketmiyorlar belki de ben o panikle onlara derdimi anlatamıyorum, bir elimde kahve fincanı kızın kaçıp gitmesini engellemeye çalışıyorum, çünkü bilmiyorum cep telefonumu aldı mı ya da cüzdanımı açıp içindeki paraları aldımı.
galiba kız da acemi çünkü bir hareketle beni itip kalkıp gidebilir, ama o benden daha çok panik oluyor ve abla topumu arıyorum diyor, bense hala peki çantamda ne arıyorsun diyorum, ne cevap bekliyorsam...
kız bi taraftan sürekli arkaya birilerine bakıyor ve bende onun baktığı tarafa doğru dönünce hızlı adımlarla uzaklaşmaya başlıyor,
o sırada gelen bizimkiler kızın peşinden gidiyorlar, ama kız sürekli topumu arıyorum diyor başka bişey demiyor, biz hemen çantaları kontrol ediyoruz, herşey tamam eksik bişey yok..
bu durumda yapacak birşeyde yok maalesef, polise haber versek ortada delil yok suç yok, kız durumdan kurtarır kendini sadece topumu arıyorum diyerek ve öylece gidiyor elini kolunu sallayarak
baka kalıyorum arkasından genç kızın, upuzun saç örgüsüne, spor ayakkabılarına, kocaman tokasına takılıyor gözüm, herşey o kadar normal ki...
neleri feda ediyorsun bütün bunlar için farkındamısın demek geliyor içimden anlamayacağını bile bile....

22 Ekim 2009 Perşembe

son iki hafta

bitmek bilmeyen denetimler, kontroller, incelemeler, bütün bir yılı 15 güne sığdırma çabaları...

bütün bunların arasına biraz renk katmak lazım, rakamlar zaten yeterince sıkıcı ve siyah, biraz renk olmazsa hiç bitmeyecek gibi geliyordu, yarın son gün ve bitecek gidecek sadece şimdilik tabiki..

en bunaldığımız zamanlarda attık kendimizi üretime, inceledik dokunan kumaşları, dinledik makinaların seslerini, iplikler, renkler, döşemelik kumaşlar bulanmış beynimizi silkelediler biraz.




















iplikler vardı her yerde, devasa makaralar vardı, hani şu evde kullandıklarımızdan ama onların kaç yüz milyon katı büyüklükte olduklarını bilmediğim ve renklerine hayran kaldığım ipler ve makaralar, o makaralarla döşenen kumaşların bu kadar zevksiz olabileceğini ve bunların arap ülkelerinde kapış kapış gittiğini duyduğumda e biraz şaşırdım, yok mu hiç aralarında bana göre de bişeyler, karıştırmam lazım biraz....

bugün



İşler çok, denetim henüz bitmedi, ama çok az kaldı..

En azından ofisimde ve masamdayım artık, yine rakamlar, toplama, çarpma, bölme arasında olsamda.

Günün güzel tarafı Rihanna, bu hatunun sesi hep güzeldi de şarkılarının bu kadar güzel olduğunu bugün farkettim.

hep hoşuma gitmiştir zenci gırtlağından çıkan ses, seviyorum onların yaptığı müziği dinlemeyi ...

Russian Roulette ise günün favorisi oldu, bence müthiş..

20 Ekim 2009 Salı

uykusuz ve keyifli gece..


bütün bir hafta rakamlarla, denyelerle, polyesterlerle, ipliklerle geçince ve gelecek hafta da aynı şekilde devam edecek olunca, cuma gecesinin sessizliği ve keyfinin güzelliği hiç birşeye değişilmez..

evde herkes uyumuştur, güzel bir kitap ve digiturk 441. kanal eşlik eder geceye...

13 Ekim 2009 Salı

yeşil pedal

acayip güzel bir hava var, Lodos, bursada pek yabancı olunmayan bir durum, sevmem aslında bu havaları, insanı bir acayip yapar. yolda yürüyemem, bakamam, göremem, tuhaf bir sersemlik yapar hatta düşünemem bile bu havalarda.

ama biraz önce tüm bunlara inat ofisimizin arkasındaki parka gittim, kocaman ağaçların rüzgarda çıkardıkları sesleri dinledim çok iyi geldi, hiç bir şey düşünmedim, rüzgara ve güneşe bıraktım kendimi seslere kulak verdim sadece, kendime geldim...

hafta sonu güzel bir gün vardı yine, sevgili koca bey pedal çevirdi..

"suyumuzun, enerjimizin, çevremizin ve ülkemizin geleceği sizin ellerinizde"

sloganıyla sabah erkenden düştü yollara, kaslara kuvvet diyerek yaklaşık 25 km yolu pedal çevirerek katetti...

ee tabi eski gençlik olmayınca, yeterince antremanlı olmayınca, varış noktasına varılacakta oradan nasıl geri dönülecek düşünülmeye başlandı ve imdada anne - kız biz yetiştik, dedik alırız biz seni Mudanya'dan, o kadar yorulacaksın, mesaj vereceksin, biz uyurken sen pedal çevireceksin...

hava da güzel olunca ohh dedik misss...

yine bir deniz havası alındı, baba - kızın deniz ve taş keyfi izlendi, herşeyiyle iyi geliyor böyle uzun geçen hafta sonları, artık uykuyu da problem etmiyoruz, çünkü hafta sonları bütün düzen değişiyor nasıl olsa ve uykusu geldiğinde biraz inatçılık filan yapıp, daha fazla dayanamayıp kolumda filan sızıp kalıyor, o kadar nazı çekiyoruz bizde arkasından gelecek sakin bir kaç saat için.




















ve o birkaç saatlik sakin zamanlar başlayınca ne yapacağımızı şaşırıyoruz, çay içelim, sessiz bir yer bulalım, dondurma yiyelim, bak havada çok güzel deniz manzaralı bir magnum süper olur, ben biraz gazete okumak istiyorum, bir türk kahvesi de içelim, şşşttt sessiz olll.....






12 Ekim 2009 Pazartesi

hazırım..


hafta sonu dolu dolu geçti, yorgunluğun aynı zamanda dinlenmenin tadına dibine vuruldu,

planlar yapıldı, renkli kalemlerle listeler hazırlandı, arkadaşlarla görüşüldü, yeni bir haftanın bütün hazırlıkları yapıldı ve hafta başladı..

hazırım...

8 Ekim 2009 Perşembe

sınırlar


Sınırlarım var, çizgilerim var, belirli noktalarım var benim. Ben söylerim durman gerektiğini ya da en azından mesaj veririm ki anlayasın, ama yok anlamıyorsan hala sınır ihlali yapmaya devam ediyorsan o zaman tehlike çanları çalmaya başlar.

Sevmiyorum vıcık vıcık ilişkileri, herkesle gereksiz yere samimi olmayı, bir kardeşim vardır yapış yapış olduğum bir de birkaç arkadaşım, onun dışında ciddiyimdir genelde, hatta dışarıdan bakıldığında soğuk olduğum bile söylenir, içerisi başka bir cennet :PP

Bütün sınırların ortadan kalktığı günlerde vardır, vıcıklığın dibine vurduğum, herşeye sulandığım, ciddi olmayı bir türlü başaramadığım, gerekli gereksiz sırıttığım, bu sırıtışa bir türlü engel olamadığım, sadece butona basılı tutmak gerekir böyle durumlarda açmak için, butona nasıl mı basılır, bazen bir fincan kahve ile, bazen bir çikolata ile, bazen bir ciklet ile, butona basmak ve açmak bu kadar kolay, ama açılınca toparlamak biraz zor galiba...

yine de çizgiyi geçmemek, düzeni bozmamak gerek :)


6 Ekim 2009 Salı

hafta sonu mu evet evet süperdi...

cumartesi sabahı hazırlanma telaşesi ile başladı, katılacağımız bir doğum günü partisi sonrasında ise deniz sefası vardı, böyle olunca hazırlıklar biraz uzun sürdü..
çok sohbetli, çok çocuklu, çok kahkahalı, çok yemeli içmeli, keyifli bir doğum günüydü..
doğum günü çocukları ikiz olunca, hemde biri kız biri erkek olunca daha bir güzeldi herşey sanki.farkında olarak geçirdiği ilk doğum günü partisi olunca, ilk başlarda biraz gergin, huysuz, ne yapacağını bilmez bir haldeydi bizim bızdık, ama sonra alıştı ortama ve tadını çıkardı doya doya.

Doğum günü partisi bitmiş ama gün henüz bitmemişti.


hava güzeldi, değerlendirmek gerekti..
ekim ayında belki de görebileceğimiz en güzel hava vardı, bir ara yağmur yağıyor, hemen arkasından güneş gülümsüyordu..
neredeyse denizin üzerinde yedik yemeklerimizi, ama tabi sonra Dila'yı tutmak mümkün olmadı, taş atalım denize diye tutturdu ve sahile indik..



taş attık denize, taşın suya çarptığı andaki sesini keşfettik, kahkalarla güldük, hep daha büyük taşlar attık ki ses daha kalın olsun, minik ellere sığabilecek en büyük taşları seçtik, fırlatabildiğimiz mesafe çoğu zaman kafamızın arkası bile olsa çook eğlendik, ohh be deniz iyi ki varsın iyi ki bize bu kadar yakınsın dedik...

























kuşlar vardı sonra, güvercinler, bir sürü güvercin ve onların arasında elleriyle onlara yem atan, "hadi yiyin" diye talimatlar veren, son kalan yemleri uzun bir süre avcundan bırakmayan, bırakmak istemeyen, onların yanından hiç ayrılmak istemeyen bir Dila vardı..





2 Ekim 2009 Cuma

yemek yapmak lazım ama nasıl


oooo yooooo bana yemek yap demeyin, benden yemek beklemeyin

eskiden hiç problem değildi, nasıl olsa yenecek birşeyler bi şekilde bulunur, işten eve gelmiş ve amacı sadece karın doyurmak olan bize yeterli gelirdi, ama tabi arada şöylee muhteşem masalar hazırlayıp, hem lezzetli hem de sağlıklı şeylerde yediğimiz oluyordu..

..du diye biten cümleler artık eskide kaldı, artık akşamları eve gittiğimizde sağlıklı bir şekilde beslenmesi gereken bir birey var evimizde, sadece makarna ile geçiştirilen ya da pizza ısmarlanan geceler uzak bu aralar.
uzun bir sürede uzak kalacak gibi görünüyor

bu durumda ne yapmak lazım, her gün akşama ne yemek pişirsem diye düşünmek ve bunu uygulamaya geçirmek lazım, peki var mı bende ondan, hayırrrrrr, hemde kocaman bir hayırrr...

sevmiyorum yemek yapmaktan nefret ediyorum, hergün acaba ne pişirsem diye düşünüp duruyorum, sonra bir bakıyorum ahaaa biz neredeyse dönüp dolaşıp hep aynı şeyleri yiyiyoruz, zaten etle aram hiçç yok, üstelik çıplak elle ete elleyemem, bu durumda seçenekler epeyce kısıtlanıyor, ben iyice soğuyorum bu işten..
temizlik yapayım, etrafı toparlıyayım hatta ütü yapayım, kurabiye yapayım, tart pişireyim miss gibi kokular saçayım her tarafa ama bana yemek yap demeyin, cidden geriliyorum..

ya da şöyle diyeyim, mutfağa gireyim, bütün malzemeler dizilmiş olsun tezgahın üzerine, gayet kendinden emin bir şekilde beni bekliyor olsunlar ve tabii onların birleşmesi sonucu ortaya çıkacak yemeği de bileyim, ee o zaman varım..

mümkün mü yok değil gibi görünüyor, ne yapmak lazım nasıl yapmak lazım, bu yemek yapmak işini nasıl çözmek lazım..