30 Mart 2010 Salı

otuzmart





Bir yerde bitmesi gerekir Mart'ın.
Kısa şubatın arkasından geldiği için mi
31 gün olduğu için mi
bu kadar soğuk olduğu için mi
bir sürü iş yüklediği için mi
beni fena halde çarptığı için mi
iş hayatımda hep olumsuzlukları getirdiği için mi
sağlık problemleriyle uğraştırdığı için mi
sevmem için bir neden bulamadığım için mi
sevemiyorum....

22 Mart 2010 Pazartesi

en yakında


güneş gösterince yüzünü
en yükseğe çıkmalı dedik
ona en yakın olacağımız yere
orada karşılamalı güneşi, baharı
kapatmalı kışı...

19 Mart 2010 Cuma

içinde

Mutfağın içinde kavonuzun
Kavonozun içinde çikolataların
Çikolataların içinde kahvenin
Kahvenin içinde kafeinin
olmasını çooooook seviyorum
ama en çok hafta sonunu seviyorum...

18 Mart 2010 Perşembe

imha edecek


Bugün öğle yemeğimi deli kantinde yedim. Değişik bir yer yapmışlar, tam öğrenci tarzı.

Havayı biraz güneşli görünce değişik bir yere gitmek istedi canım, uzun süredir geçerken görüyor ve merak ediyordum.

Altıparmak caddesini gören küçük bir masaya oturdum, güneş yüzüme vurdu, ben yoldan geçenleri izledim ve az sonra kalkıp derse gidecekmişim gibi hissetim.

Ahh bir iyi geldi, kendimi üniversite zamanlarında hissetmek. Üniversitede en sevdiğim mevsimlerdi bunlar.

Mutlaka şehir merkezinde buluşur, grup halinde giderdik kampüse. Bu mevsimler başladı mı dersler pek umurumuzda olmazdı, devam zorunluluğu olmayınca ve ders notlarını alabileceğin birilerini bulduğun zaman tamamdı her şey. Yeşilliklere serilir bütün gün muhabbet edebilirdik, kantinden aldığımız plastik bardaktaki kahve bile ne güzeldi.
Arada bir açıp bakıyorum eski fotoğraflara, gözlerimizdeki ışık bile farklıymış sanki..

Ofiste oda arkadaşım tam o zamanlara ait şarkıları dinletiyor bize bugüne özel, sanki biliyor oyunumu, sanki biliyor bugün ben üniversite öğrencisiyim ve şu anda kampüsteyim.

Saat altıya doğru bütün bu düşünceler imha edecek kendini ne de olsa evde üniversite öğrencisi olmadığımı hatırlatacak birileri var :)

16 Mart 2010 Salı

pazartesiyi yuttum...

Bir cuma akşamı klasiği haline geldi artık Mudanya ve balık, önceden balık yemiyor diye üzüldüğüm ve türlü karışımlarla daha da iğrenç hale getirdiğim balık şimdi Dilâ'nın en sevdiği yemeklerden biri haline geldi.
tombik parmakları salata kasesinin içinden çıkmıyor, mudanyanın nefis zeytinyağı ile yapılmış salataya ekmeğini bandıra bandıra yemek, hamsilerin küçücük kılçıklarını çıkartıp yemeye bayılıyor e doğal olarak bende..
cumartesi günü hava çok güzel olunca anne-kız şehir merkezi yürüyüş turu yaptık, o kadar hoşumuza gitti ki, unutmuş Dilâ sokaklarda dolaşmayı, hep kapalı havalarda avmlerde gezmekten olsa gerek o gün çok mutlu oldu ve sürekli "anne geziyoruz dimi" diye sordu durdu..
gezdik, yedik, içtik, eskiden zor gelen şeyler büyüdükçe daha bir eğlenceli olmaya başladı..
birlikte çikolata yedik, kestane yedik, cheesecake yedik, yürüdük yürüdük yürüdük...
ufak çaplı bir müze ziyareti bile yaptık, çok vaktimiz yoktu hızlıca gezdik, gezilebilir olduğunu görmüş olduk en azından..
kitap alışverişi yaptık birazda, zeynepiçin... küçücük bile olsa katkımız olsun istedik, biraz renk olsun diye hediye paketi bile yaptık, eğer sizinde katkınız olsun isterseniz bize ulaşabilirsiniz...

bu güzel annelerle pazar sabahı güzel bir kahvaltı yaptık, bol çocuklu, çok koşuşturmacalı, çok keyifli ve lezzetli bir sabahtı...
ilk çarpışan araba deneyimimizi yaşadık, nasıl eğlendiler birlikte, onları böyle görmek nasıl iyi geliyor bana...
ee böyle bir hafta sonunun arkasından beklenen oldu ve acayip yoğun bir hafta başladı, ama ben hiç yaşanmamış varsayıyorum pazartesiyi unuttum bile...
yine hafta sonu olsun..
hep hafta sonu olsun...

12 Mart 2010 Cuma

canım anneme...

Derler ya insan anne olmadan önce anlamaz annesi diye
Ben bu cümlenin ne anlama geldiğini bile anne olduktan sonra anladım…
Ben dünyaya geldiğimde annem 23 yaşındaymış yani ben 8 yaşındayken annem benim şu anda olduğum yaştaymış,
ben nasıl iniş-çıkışlar yaşıyorsam,
nasıl bazen günlerce yataktan çıkmak istemiyorsam,
nasıl bazen deli bir kız olmak istiyorsam,
nasıl bazı günler çılgın gibi dans etmek istiyorsam,
nasıl bazı günler sadece makarna yemek ve yedirmek istiyorsam,
nasıl bazı günler sadece pijamayla dolaşmak istiyorsam,
nasıl bazı günler tek derdim yalnız birkaç saat geçirmek oluyorsa,
nasıl bazı günler saatlerce elimde koca bir cips paketiyle televizyon izlemek istiyorsam,
nasıl bazı günler sessizce bir saat kitap okumak istiyorsam,
nasıl bazı günler cırcırcır bütün gün konuşuyorsam,
nasıl bazı günler sinirli-gergin-aksi oluyorsam…
annemde o yıllarda böyle hissediyordu, böyle günler geçiriyordu
ama o bizim annemizdi, bir sıfat sahibiydi bazen bunları çok yapmak istese bile kardeşim ve benim için bir sürü şeyi yapmadı çünkü o bir balık kadınıydı…
evin içinde bir balık burcuyla yaşamak bazen çok zor, ergenlik döneminde çekilmez hatta ama bugünlerde bunun ne kadar güzel bulunmaz bir şey olduğunu yeni yeni anladığım dönemdeyim.
Bizim için yaptığı bir sürü şeyin çok daha fazlasını bu günlerde Dilâ için yapıyor, şimdi tek derdi ben sizinle yeterince ilgilenemedim, yaş farkınız çok az, sizinle o günlerin telaşında yeterince oyun oynayamadım, yeterince sevemedim. Anlasa ben 2 yılın nasıl geçtiğini anlamadığım kızım için aynı eksiklik duygusunu yaşıyorum belki içi biraz daha rahat eder.
Bazen bu kadar fedakar olması kızdırıyor beni, biraz da kendisi için bir şeyler yapmasını istiyorum, sürekli birilerini düşünerek yaşamanın ne kadar yorucu olduğunu tahmin ediyorum ama bu onun için imkansız, böyle kodlanmış genlerine…
Ben hiçbir zaman onun gibi bir anne olamayacağım, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım ama biliyorum ki onun gibi bir anne olamayacağım, benim genlerime de aynı kodların yazılması gerekmez miydi, zincir bir yerde bozuluyor demekki..
Çook seviyorum, en huzurlu yerin onun kolları olduğunu biliyorum, bazen sadece orada o kolların arasında olmak istiyorum..
Bugün doğum günü “55” yaşı..
Canım anneciğim, hep mutlu, sağlıklı, hep birlikte sevgiyle nice yıllara….

9 Mart 2010 Salı

Bütün suç havanın mı bence evet…
Bugün öğle yemeğine sırf havaya inat biraz daha uzak bir yere gittim, dışarıya çıktığımda şok oldum acayip yağmur yağıyordu
İnatçıyım ya bugün yürümeye karar verdim dönüş yolunu da
Nasıl olsa bahar havası ve bu da bahar yağmuru dedim kendime
Ayağımda süet ayakkabılarım, üzerimde incecik bir mont ve şiddetli yağmur
Sonuç ben hala kurumadım
Bi de sürekli bir şeyler yiyiyorum, öğle yemeği üzerine gelince birkaç bisküvi ve kahve sırf ısınmak için
Yetmedi arkasından çay yanında yine bisküvi
Bir saat önce bir fincan çorba
Biraz önce bir kahve daha ve yanında yeni favorim, her gün en az iki tane yediğim browni intense, müthiş bişey, yazarken bile ağzım sulanıyor, birkaç tane daha olsa hayır demem..
Ve şu anda acaba akşama ne yesek diye düşünüyorum çünkü gerçekten hala açım
Bu durumu sadece havalara bağlamak istiyorum
Başka şey düşünmek istemiyorum
İstemiyorum
İstemiyorum
İstemiyorum......

8 Mart 2010 Pazartesi

uzaktaysa eğer baba...


yalnız evlilik yıldönümü..
yalnız bırakmayan sevdiklerim.
deniz, yıldızlar, mudanya, balık..
sohbet, muhabbet, keyif....
yağmur, gri, şemsiye...
kahvaltı, kahkaha, kalabalık..
öğle uykusu, yanyana, dipdibe..
alışveriş, kalabalık, avm...
salıncak, top havuzu, jeton, gürültü...
yine yağmur, ev, karanlık, uzun sıkıcı gece....
oyun hamuru, yaratıcılık, şaşkınlık....
3G, mutluluk, baba, baba, baba.....
ne uzun hafta sonu...
sıkıcı biraz...
aile, yemek, sohbet...
oyun, oyuncak, oyalamak, oyalayamamak...
boya, fırça, resim, kırmızı, pembe....
kahve, ıhlamur, paylaşılan bir dilim nutellalı ekmek,
bowling, küçücük parmaklar, büyük toplar...
futbolsuz hafta sonu, telefonda uzun sohbetler, beklemek, özlemek...
herşeye ağlamak, yine 3G, babayı görünce biraz rahatlamak...
babasının yastığına sarılarak uyuya kalan bir minik...
özlemiş bir anne...
gece yarısı eve gelen yorgun baba..
çok renkli ama tadsız-tuzsuz bir hafta sonu...

5 Mart 2010 Cuma

ikibinbeş

2001-kasım

sürekli çalıştığım, iş dışında pek birşey yapmadığım günlerdi, kötü günlerden sonra kendimi çalışarak iyi hissediyordum ve geç saatlere kadar ofiste kalıyordum..
.
yine o akşamlardan birinde patronum bir dil kursuna gitmemi teklif etti, olurr dedim zaten benimde aklımda ama sürekli erteliyordum araştırırım bir ara diyerek geçiştirdim.
.
fakat o akşam için ısrarlıydı, benim bildiğim var bir tane hadi gel seni bırakayım sorarsın bu akşam dedi, çok hevesli olmayarak ama bu kadar ısrara karşı gelemeyerek kendimi dil kursunun kapısının önünde buldum.
.
kayıt bürosuna çıktım ve iki gün önce derslere başladıklarını öğrendim; yeni dönemin ne zaman başlayacağını sordum, ama oradaki görevli bey hemen deneme sınavına girerek başlamış olan dönem için kaydımı yapabileceğini söyledi.
.
gerekli evrakları doldurdum ve testleri çözmeye başladım çok fazla ilgilenmeden acelece doldurup teslim ettim, elinde cevap anahtarıyla test sorularını kontrol eden görevli 2 tane daha soruyu doğru cevaplasaydım bir üst kurdan başlayabileceğimi, 2 soru yüzünden bir alt kurdan başlamam gerektiğini söyledi, benim için problem olmadığını hatta daha iyi bile olur tekrar etmiş olurum dediğimde, yok hayır sen bu akşam git yarın tekrar gel ve yeterli soruyu doğru yapıp doğru kurdan başla dedi. yok dedim istemiyorum ben başlarım bir alt kurdan daha iyi benim için ama yine karşımda bu akşam benden daha inatçı ikinci insan vardı. mecbur kabul ettim.
.
ertesi gün verdiği sorulara tekrar cevaplar verdim ve kontrol sonrasında sırıtarak bir üst kurdan başlayacağım müjdesini (!) duydum ve yeni sınıfımda ingilizcemi geliştirmek için yerimi aldım.
.
işte bu sayede tanıştık biz, o akşam kursun kapısına zorla bırakılmasaydım ya da yeterli soruyu yanıtlayamadım diye bir alt kurdan başlasaydım büyük ihtimalle hiç tanışamayacaktık, tesadüflere inanırım, bazen zorla da olsa hayata bazı şeylerin yön verdiğine çok şahit oldum, ama o günlerde sana benzeyen bir kızım olacağını tahmin bile edemezdim, şimde o günleri düşünmek gülümsetiyor beni...
.
bugün evliliğimizin 5. yılını kutluyoruz, ilk defa ayrı ve uzakta kutluyoruz (bkn:runtalya 2010) umarım bundan sonrakilerde hep birlikte kutlarız çünkü böyle hiççç keyif vermeyecek...
hayatımın en önemli virajı, iyi ki bu hayat yolculuğana birlikte çıkmışız...


Bu sabah yalnız uyandım
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Tanıdık kokular yok
Sensiz olmaz
Kahvaltım anlamsızdı
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
İlk sigaram bile tatsızdı
Sensiz olmaz
Anlaşılan alışmışım
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Bir verdiysem iki almışım
Sensiz olmaz
Aşk bir dengesizlik işi
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Dengeye dönüşen bir sevgi
Sensiz olmaz
Yine kendi kendime sormadan duramadım
Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım
Yalnızlık zor, sokaklar çıkmaz
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Hep tekdüze, herşey dümdüz
Sensiz olmaz
Anlamak çözmeye yetmez
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Biraz telaşlı, huzursuz
Sensiz olmaz
Yine kendi kendime sormadan duramadım
Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım
Gece gelmiş, yatağım boş
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Sen uzaktasın, ben uzanmış
Sensiz olmaz
Anlamak çözmeye yetmez
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Biraz telaşlı, biraz huzursuz
Sensiz olmaz
Yine kendi kendime sormadan duramadım
Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım

4 Mart 2010 Perşembe

evde bahar havası


bahar geldi diye bu kıpırdanma sanırım, canım işe gelmek istemiyor, sürekli sokaklarda gezesim var, kızımla ve kocamla el ele caddelerde yürüyesim var..

bunlar hafta içi yapamadıklarım, bir de hafta içi yapabildiklerim var

evde sürekli bişeyler değiştirmek

bazen küçücük yeni bir şey, bazen sadece bir eşyanın yerini değiştirmek, bazen yatak odasını diğer odaya taşımayı düşünmek (ikna çalışmaları devam ediyor), bazen iki ayakkabı kutusu kaplamak kırmızı renkli kağıtla ama mutlaka baharı çağrıştıracak bişeyler yapmak istiyorum evde.

güzel fikirler var aklımda yavaş yavaş uygulamaya geçireceğim ki bahar eve de gelsin....

2 Mart 2010 Salı

kitap-bahar


bugün öğle arasında kitap fuarına kaçtım, hızlandırılmış bir tur yaptık..
aradığım bir sürü şeyi bulamadım, bu yıl sevemedim fuarı, bir defa daha gideceğim ayarlayabilirsem geniş bir zamanda.
en çok Dilâ'ya kitap aldım, en çok o standların başında vakit geçirdim ve kızıma kitap bakıyorum dedim sırıtarak..
tübitak yayınlarında takıldım en çok, pek tutturamasamda yaş aralığını fotoğraflarını sever diye aldım yine de bişeyler.
ve bugün yazın dışarıda dolaştıktan sonra apartmana girdiğinde o serinliği duyarsın ya, uzun zamandır ilk defa o serinliği hissettim, nasıl hoşuma gitti...
yaşasın bahar ....

1 Mart 2010 Pazartesi

evdeysen eğer pazar...


kahvaltı, krep, nutella, kahve.
bulaşık, mutfak, tabak, çanak, ıvır zıvır...
yatak, nevresim, temiz, ohhh miss...
bir minik banyosu, bitmek bilmeyen su keyfi, köpük, şampuan..
çamaşır, topla, yıka, bi daha yıka, ütüle, ütüle, ütüle....
çorba, domates, kızarmış ekmek, kaşar peyniri...
bulaşık, mutfak, tabak, çanak, ıvır zıvır...
futbol, futbol, futbol...
çadır, evcilik, çanta, okul...
filtre kahve, browni, abur cubur..
uyumayan bir minik, renkli kalemler, oyun hamurları...
futbol, futbol, futbol...
bir kaç ufak değişiklik, mutfak, gülümseme, mutluluk..
akşam yemeği, dana rosto, pilav, salata...
bulaşık, mutfak, tabak, çanak, ıvır zıvır...
hala uyumayan bir minik, makarnalar, boş kutular....
futbol, futbol, futbol...
müzik, dans, şarkı, bitmek bilmeyen enerji...
kahve kahve biraz daha kahve
pijama, uyku tulumu, yatak, ağlayan bir minik...
anne bitik...
saat 22,30
nihayet sessizlik...