8 Ocak 2010 Cuma

bu sabah değil her sabah

Telefonun saati 07:30’a ayarlanmıştır, çalmaya başlar, ertele tuşu bu zamanlar içindir bir defa ertelenir..
saat 07:40 telefon tekrar çalmaya başlar, ertele tuşuna dualar edilerek bir defa daha ertelenir..
saat 07:50 telefon tekrar çalmaya başlar, ertele tuşu bir defa daha erteler misin benim için, süpersin, tamam bu son cidden..
saat 08:00 büyük bir telaşla yataktan çıkılır, akşama kesin erkenden uyuyacağım cümlesi eşliğinde Dila’nın sesi duyulur, “anniiiiiiiiiiiiiiii”
günaydın, öpüş kokuş derken saat çoktan 08:15 olmuştur bile..
doğru banyoya, çünkü Dilâ çoktan “rujjjjjjj” “ruuujjjj süüyy bana” nidalarına başlamıştır..
ben sabah temizliği işleriyle uğraşırken o ruju çoktan almış ve sürmeye başlamıştır bile.
sıra onun yıkanmasına gelince "yüzümü yıkamaaaaa rujumm varrrr" krizi sabahın ilk krizidir..
Ben giyinirken, bu defa kolye merasimi başlar, “koyyeeee taaakkkk” “bana koyyee takkk” emirleri arasında bulduğum en uzun, kafasından en kolay geçecek olanı yerleştiriyorum boynuna..
sıra onun giyinmesi ve sabahın en zorlu kısmına geliyor, mutlaka ince bişeyler giyilecek, bu çoook kalın denilecek, etek olmazsa olmaz, çünkü çoraplarındaki barbie mutlaka görünecek ve o uzun anne kolyesi en üstteki yerini alacak..
bu sırada eğer mutfağa uğrayıp bir bardak su içebildiysem ne mutlu bana.
işte kış, işte mont, ama bizimki deli oluyor, sabah sessizliğinde daha mı çok tiz çıkıyor sesi yoksa bana mı öyle geliyor???
montun fermuarı hiç kapanmayacak, neyse ki arabayla gidiyoruz...
eğer çizme giyiyorsam mutlaka onunkilerde olacak, o kapıda bağırırken "çizmelerimmmm" diye, ben tekrar aşağıya inip, çizmeleri aramaya başlıyorum çoktan ve komşulardan biri bu sefer tırtalacak kesin diyerek iyice telaş yapıyorum, çünkü kapının önünde çizmeler gelene kadar susmuyor..
tamam artık çıkabiliriz, rujumuz tamam, kolye montun üzerindeki yerini almış çoktan, çoraplar, çizmeler herşey tamam..
otoparka indik, heryer karanlık, hiç sevmiyorum karanlık otoparkı, lambalar fotoselli, ben yürüdükçe arkamdaki sönüyor ve topuk sesleri daha çok çınlıyor hızlı hareket ettikçe..
neyse ki yerleşiyoruz arabamıza, mesafe kısa ama illa onun şarkısı çalacak, aranacak bulunacak "Hadise" söyleyecek ve yolculuk başlayacak..
annemlerin apartman, "inmiyyycemmm daaaa şarkıı bitmedi" diye ağlayan bir çocuk, şarkının bitmesini bekleyen ve artık saati umursamayan bir anne..
sahi kaçıncı ağlama nöbetiydi bu sabah, artık saymayı bıraktım...
ofise gelip, koltuğuma oturduğu saniye var ya anlatılmaz yaşanır...

Hiç yorum yok: