19 Şubat 2010 Cuma

19 şubat

Çocukluğumdan beri hafta sonları gittiğimiz evdi orası. Hep kalabalık, her odası dolu, her odasında bir bavul olan kocaman bir ev.
“Hayat” diyorduk o zamanlar kapıdan girdiğimiz zaman ilk önümüze çıkan bölüme, geniş bir yerdi, yorgunlukla eve girdiğin zaman hemen kendini bir yere attığın ve en çok muhabbetin yapıldığı en çok kıkırdak sohbetlerin geçtiği yerdi ve ben en çok o bölümü seviyordum belki hayat gerçekten orada akıyordu.
Şimdi yazdıkça evin kokusunu duyuyorum burnumda, o yaz sıcaklığında serin kokuyu duyuyorum ya da soğuk kış gecelerinde sımsıcak kokusunu.
Kocaman bir bahçesi vardı ama öyle bildiğimiz bahçelerden değil avlu deniyordu oraya da. Büyük saksılar içinde çoğu zaman teneke kutular içinde sardunyalar vardı rengarenk. Bir çeşme vardı avluda betondan yere yapılmış büyük bir şey, onun içine girip birbirimizi ıslattığımızı hatırlıyorum, avlunun ortasında büyük bir ağaç ve bir sürü kedi hatırlıyorum.
Kocaman bir mutfak ve tel dolaplar vardı o zaman burun kıvırdığımız eskidi bunlar artık dediğimiz ama şimdi olsa baş köşeye getireceğim dolaplar. Büyük tencerelerde pişerdi hep yemek çünkü hep kalabalıktık, büyük sofralarda çoğu zaman biz çocuklar ayrı yerde yerdik yemeklerimizi, sığamazdık çünkü hep birlikte aynı masaya.
Her hafta sonu giderdik 9 kuzen anneler babalar mutlaka orada olurduk.
4 kız torun her hafta sonu evcilik oynardık, mutfakta ıvır zıvır ne varsa odalara taşır iki odayı paylaşır birbirimize misafir olurduk. Odalar boştu nasıl olsa hayat “hayat’ta” devam ediyordu. Koltukların yerlerini değiştirir evin altını üstüne getirir, dolapta ne bulursak giyer, takar takıştırır bütün günü geçirirdik. Caddeye bakan bir penceresi vardı, çok sıkıldığımız zamanlar onun önüne oturup tek mi çift mi oynardık. O zaman o küçük kasabada araba sayısı belli, geçen arabaların plakalarından tek mi çift mi diye saatler geçirirdik.
Ana caddeye yakın olduğu için hep tozlu olan kapının önünü yıkamaya çıkardık akşamüstleri elimizde süpürgelerle, bahçeyi yıkardık kendimizden büyük kovalarla.
Hiç kimse karışmazdı o evde bize, istediğimiz gibi oynar, dağıtır, yer içer saatlerce uyurduk.
Anneannem vardı benim o evde, onun kokusuydu o evdeki, beyaz teninin, her zaman misafir ağırlamaya hazır tertemiz evinin kokusu vardı.
18 yıl olmuş o kokuyu duymayalı, o zamanlar çocuktum daha, bugün annemin sesindeki durgunluk sayesinde hatırladım tarihi yoksa unutmuştum çoktan geçip giden günler arasında..
Özlüyorum hem de çok ama biliyorum ki en çok annem özlüyor özellikle bugünlerde..


2 yorum:

sünter dedi ki...

Allah rahmat eylesin Nur icinde yatsin anneanneniz.
Yazinizi okuyunca bir an kendi cocuklugumu okuyorum sandin.
Hayat, avlu, konsereve icinde cicekler birde o avkuyu kapatan kocakapilar vardi degil mi?
Yukardaki terimleri okuyunca hemen nereli oldugunuza baktim.:)
Ben Canakkaleli oldugum icin yabanci gelmedi terimler.

Sevgiler

sinem dedi ki...

çok teşekkür ederim,
iyi ki böyle evlerde geçmiş çocukluğumuz ne mutlu bize, hepimize..
evet bursa yakınız her bakımdan :))